Etiket: revolution

  • Alexander Bogdanov – Tektolojiye Giriş | Çeviri: Işık Barış Fidaner

    Kendimizi “her şey örgütlenimdir” felsefi beyanıyla kısıtlamakla kalsaydık, bunun kuram ve pratiğe pek bir faydası olmazdı. Kuram ve pratik açısından gerekli ve önemli olan şey, yöntemlerdir. Onlar açısından bunun içerimi aşikardır: “Bütün yöntemler örgütlenimseldir“.

  • Franz Fanon – Ulusal Kültürün Karşılıklı Temelleri ve Özgürlük Mücadelesi | Çeviri: Eylem Canaslan

    Geriye tek bir önemli soru kalıyor: Siyasi ya da askeri mücadele ile kültür arasındaki ilişkiler nelerdir? Mücadele sırasında kültür askıya mı alınır? Ulusal mücadele kültürün bir dışavurumu mudur? Son olarak özgürlük savaşının, aposteriori olarak kültür açısından verimli olsa da, kültürün bir inkârı olduğu mu söylenmelidir? Kısacası, özgürleşme mücadelesi kültürel bir görüngü müdür, yoksa değil midir?

  • Werner Bonefeld – Kesinsizlik ve Toplumsal Otonomi | Çeviri: İlker Kabran

    Sermayenin ’aşırılıkları’ hakkındaki sızlanmalar durmalıdır. Feryad-ı figan eden eleştiriler sadece daha şirin bir kapitalizmi yaratmanın yollarını aramakta, sermayeye yardımsever, kalkınmacı bir mantık benimseyebilme kapasitesi bahşetmektedirler. Sermaye emeği sömürüşünde zorunlu olarak ’aşırı’dır. Buna kederlenmek onun toplumsal kuruluşunu yanlış anlamaktır.

  • John Holloway – Soyut Emegin Krizi Biziz | Çeviri: Selen Göbelez

    Soyut emek ile sermayenin birbirini tamamlaması, soyut emeğin mücadelesi ile sermayenin mücadelesi arasındaki temel simetride temsil edilir. Her ikisi de devlet ve diğerleri üzerindeki iktidar mücadelesi etrafında döner; her ikisi de hiyerarşiktir ve her ikisi de diğerlerinin adına hareket etme meşruluğunu kendinde görür. Biz, soyut emeğin ve onun emek hareketinin kriziyiz.

  • Henri Lefebvre – Bir Özyönetim Sosyolojisinin Öğeleri | Çeviri: Hatice Pınar Şenoğuz

    Özyönetim kavramı bugün olanaklı olana açılmadır. Yolun ve ereğin kendisidir, toplumu bastıran ve ezen muazzam ağırlığa son verebilen güçtür. Özyönetim yaşamı dönüştürmenin pratik yolunu gösterir; yaşamı dönüştürmek her zaman devrimin parolası, amacı, anlamı olagelmiştir. Ancak özyönetim sayesinde özgür bir bileşimin üyeleri kendi yaşamlarını kendi ellerine alabilirler ve ancak böylelikle, yaşamları kendi eseri olur.

  • Jan Maya – Kaybolan Komünist Ütopya Hakkında Bir Mütalaa

    İşçi sınıfının damga vurduğu tarihsel momentlere siyasal kimliklenmenin köklerine dönmek niyetiyle gidiliyor bile olsa onlar bugünkü tıkanmanın gerçeğine dokunma imkanları da sunan keşif alanlarıdır.

  • Victor Wallis – İşçi Denetimi ve Devrim | Çeviri: Başak Özcan

    Rusya 1917-1918, Almanya 1918-1919, Macaristan 1919, İtalya 1920, İspanya 1936-1939, Çekoslovakya 1945-1947, Macaristan ve Polonya 1956, Cezayir 1962-1965, Çin 1966-1969, Fransa ve Çekoslovakya 1968, Şili 1970-1973 ve Portekiz 1974-1976. Ayrıca bu deneyimlerin hiçbirinin kendiliğinden sönümlenmediğini de not edelim. Deneyimsizlik, aşırılıklar veya suistimaller gibi inkar edilemeyecek dezavantajlarına rağmen tüm bu girişimlerin sönümlenmesi, ivmenin düşüşe geçmesinden değil, silahlı güçlerin doğrudan veya dolaylı…

  • Jan Maya – Madun ve Umut Üstüne Bir Değini

    Devlete karşı politikleşen madunun eşitlik talebi, ideolojinin egemenle özdeşim yasasında özdeki imtiyaz talebi itirafı olarak yalanlandığı için arzulanmış bir günah gibi bilinçdışına atılır. Oradan da bir hülya olarak geri döner. Düşlere bağlanan umut özünde düzenin kendini sürdürebilme umudu olur. İşte bu yüzden umudumuza güvenemeyiz. Çünkü o, psikoloji sandığımız ideoloji tarafından, varoluşumuza egemenin aynasında bakmamızın karmaşasındaki iktidar isteminden üretilmiştir.

  • Jan Maya – O Kayıp Bilimle Kuşanmışların Karşı Siyaseti Er Geç Belirir

    Bu seçimle teori de bir mücadele paradigması içinde özgürleşir. Böylece aslında inkar etmek isterken bile tutarsızlığının ayırdında olduğunuz özne değerlendirmeleri de gerçekle giderek daha fazla hemhal olur ki en yoksul olanın değil, emeği en çok çalınanın da değil ama iktidarla özdeşleşme arzusunu performe etme süreci en çok darbeye uğrayanın “özne”leştiğini anlarız.

  • Jan Maya – Artık Orada Olmayan Farkların Gizemli Ortaklığı

    Zira ancak bastırılmış olduğu müddetçe erdemli kalan, tamamlanmışlık ikonuyla özdeş formda bilince çıktığı anda kendini erdemiyle birlikte yok edecektir. Aşk ölecek, aşıksa çocuksu bir hakikati taşımanın hastalığı olarak zuhur ettiği toplumsal düzene katılım zaferini gerçekleştirerek iyileşecektir.

  • Jan Maya – Komünist Tahayyül Yanımızda mı?

    Bizler bu düzene doğduk. Her birimiz ayrı birer vahametiz. Mental bütünlük temelinde tüm öznelliklerimiz ideolojideki yapısal bir zorunluluktan ötürü düzeni oluşturan dikey devinim arzusunda üretildi. Biyolojik, psikolojik, toplumsal vd tüm öznelliklerimizin dikey arzuları bizleri ezen ilişkiyi de üretti.

  • John Holloway – Küresel Sermaye ve Ulusal Devlet | Çeviri: A. Serkan Mercan

    Öyleyse, devlet toplumsal ilişkilerin katılaşmış (veya Marx’ın kavramını kullanırsak “fetişleşmiş”) bir biçimidir. Bu, insanlar arası olarak görünmeyen insanlar arası bir ilişkidir; toplumsal ilişkilere dışsal bir şey biçiminde var olan toplumsal bir ilişkidir. Bu, devletler arasındaki birliği anlamak için başlangıç noktasıdır: Bütün devletler katılaşmıştır ve toplumsal ilişkilerin görünüşte bağımsız biçimleridir.

  • Jan Maya – Özneyi Ararken Karşılaşılabilecek Bir Sürpriz Var

    Düzene tâbi olan insanların, sorunların kendi öznellikleriyle bağlandığı antagonizmalar olmasıyla başa çıkamayacakları kaygısının bir tek “özne” olmak yoluyla bastırılabileceğini dile getirebiliriz artık. Özne, devrim için işlevsizdir. Bize gerekli olan bir karşı öznedir. Bu sıfat bugünkü öznenin bilinciyle veya onu yükselterek değil ancak ezilenlerin yatay dayanışmasında büyüyen bir karşı hegemonya içinde belirebilecek bir konumda niteliklenir. İhtiyacımız olan karşı özne de odur…

  • Maximilien Rubel – Marx Anarşizmin Teorisyenidir | Çeviri: Eylem Canaslan

    Anarşizm teorisi, Marx’ta, buna dolaylı bir kanıt bulma ihtiyacı bile hissetmeden, bilinen ilk öncüsünü bulmuştu. Yüzyılın yanlış anlaması olan Marksizm, yani Devlet ideolojisi ise, Marx’ın bıraktığı bu boşluktan doğmuştur. Sosyalist ismini taşıyan bir devlet aygıtının efendilerinin, Marx’ı Devlet sosyalizmini ya da Devlet komünizmini, hatta “otoriter” sosyalizmi savunanların saflarına dâhil etmelerine izin veren şey de budur.

  • Jan Maya – Olduğu Gibi Görmeye Tahammül Edemediği Aşkın Kıskacındaki Kimlik: “Devrimcilik”

    Kuruculukların başlayan gelişen ve sona erdikten sonra anlatıları çarpık yankılarda zamane egemenliklerine katan şeyler olduğundan kuşkulanmak için geçerli çok sebep vardır. Belki de yeni kurucu adayı iz sürücülerin o çalınmış kavramlar düzleminden taşacak aşkın kehanetlere kaçma eğilimi de bundandır.

  • John Holloway – Ret Çığlığından Güç Çığlığına: İşin Merkeziliği | Çeviri: Şükrü Alpagut

    Yüzümüzü Marksizme dönerken, bir toplum kuramı değil, topluma karşı bir kuram ariyorduk. [1] Bir siyaset bilimi, bir sosyoloji ya da bir iktisat bilimi değil, bir karşı siyaset bilimi, bir karşı sosyoloji ve bir karşı iktisat bilimi ariyorduk: “Bilimsel” söylemin bölük pörçüklüğü içinde deneyim çığlığının ortadan kaldırılmayacağı negatif bir toplum kuramı arıyorduk. Başlangıçta Marksizme meyletmenin ardındaki negatif dürtü apaçık olmasına rağmen,…